Hüznün mevsimi sonbahar; neden hüzünle eş değerdir ismin? Neden neşe , sevinç seninle anılmaz da, hep hüzün gelir akla? Sararan yapraklar mı sence sebep buna, yoksa göz yaşları gibi yağan yağmurla mı? Ya da terk edilmişlikler mi yaşanır her sonbaharda? Tıpkı şarkıda söylediği gibi: her sonbahar gelişinde, sarı sarı yapraklarda, kuru dallar arasında, sen gelirsin aklıma… Oysa insan birini sevdiyse niye yalnızca sonbaharda hatırlasın ki… haksızlık değil de nedir bu bence sana? Sen de tıpkı diğer mevsimler gibi sıran geldiği zaman gelip, geçmiyor musun? Kendine biçilmiş zamanı, yine kendine nasıl biçildiyse tamamlamıyor musun? Söylesene; ben mi istedim yaprakların sararmasını; ben mi istedim yağmurların göz yaşları gibi sel olup akmasını, desene… haykırsana. Neden isyan etmezsin; neden sessizlik kaplar her yanını?
Anlatsana kendini; söylesene yaprakların, sarının bin bir tonuna büründüğünü…. güneşin renginin de altın sarısı olduğunu; kuruyup, dökülen yaprakların çıkardığı hışırtıların ahengini. Yağan yağmurların sadece göz yaşı olmadığını, yağmur altında sevgililerin ıslanmamak için şemsiye altında birbirlerine sımsıkı sarıldıklarını. Sularının biriktiği çukurlarda, yiyecekleri bütün zılgıtlara rağmen çocukların neşeyle zıpladığını… Evet ben sonbaharım; ben de sevinçlere, aşklara, hayallere tanıklık ediyorum desene. 