İnsanlar İnsancıklar

İnsanlar tanıdım, ağlayanla ağlayan; insanciklar, ağlayana sırtını dönüp giden… İnsanlar tanıdım “söz gümüşse sūkut altın,” diyen; insancıklar, ağzından döküleni hiç duymayan… Sevginin en comertini vereni de gördüm; sevgiyi sadece kendisine saklayan insancıkları da… Insanlar tanıdım, doğruluktan şaşmayan; insancıklar tanıdım iki büklüm, çeşit çeşit maskeler yüzlerinde! İnsanlar, insanciklar!…
Şarkısı bile vardı. 😉

Sevmeyi Sevdim

Ben sevmeyi sevdim insanda, kedide, köpekte, çiçekte… verdiğim sevgi okyanus oldu kimi zaman; kimi zaman sel sularına karışıp kaybolup gitti. Kimi zaman beni benden öte yaptı; kimi zaman kim olduğumu unutturdu! Ben hep yüreğimle hareket ettim adı sevgi olunca; mantığım benden bir adım önde gitse bile. Cahildim, üzüldüğüm zamanlarım oldu! Piştim, Üzülmemeyi öğrendim! Herkes “şahsına münhasır” dedim. Ektiğini biçmenin doğru olmadığını gördüm. “Kalanlara can” dedim. Kediler,çiçek, böcekler aman alınmasın üstüne. Sözüm size değil. Aldığını vermekte üstünüze yok cömertlikte; sözüm meclisten dışarı. Ya insanoğlu! Benim için anlamak çok zor olsa da; adı sevgi olunca varsın mantığım arkamdan yürümeye devam etsin!

Hayat

Varsın hayat savursun arada. Fırtınalar katsın önüne; kökünden kopardığı ağaçlar gibi vursun yerden yere. Nasılsa hızını kesecek; yavaş yavaş sakinleşecek. Sonrası, süt liman ortalık. Kalkarsın ayağa; şöyle bir bakarsın sağa sola… nerden başlasam diye düşünür, tutarsın bir ucundan sükunetin! Arkası çorap söküğü gibi geliverir. Şafak sökerken her gün biraz daha tazelenirsin yenilenen gün gibi. Bakmışsın yeniden ayaklarının üzerinde, takılmaya hazırsın bitmeyen umutların peşine. Kim yememiş ki hayatın sillesini! Hayat bu, arada bir sever; arada bir döver! İstersen sürüklenir kaybolursun fırtınalarda; istersen şafak sökerken yeniden başlar, yürürsün yeni umutlara. Hayat bu…

Kelimeler

Kelimeler kayıp mı
Yoksa,
Ben mi bulamıyorum?
Seçemiyorum
Aranızdan.
Aslında
Dilimin ucuna
Gelip gelip
Gidiyorsunuz…
Yoksa bana mı
Öyle geliyor?
Biliyorum
Ordasınız ama.
Olsa olsa
Cesaretiniz kırık!
Mıh gibi
Çakılı kaldınız
Dilimin ucunda.
Karabasan gibi
Bağırıyorum bağırıyorum
Olmuyor işte!
Mıh gibi…
Lütfen lütfen!
Konuşmak istiyorum.
Olmuyor böyle
Olmuyor!
Sustukça
Yüküm çoğalıyor.

Cam Kırıkları

Cam kırıklarının üzerinde yürüdüm bugün çıplak ayak! Belki inanmayacaksınız ama ne bir kesik, ne bir damla kan… kumsalda yürür gibi; yemyeşil çimenlerin içinde, üzerine düşmüş çiğ tanelerinin serinliğini hisseder gibi… cam kırıklarının üzerinde yürüdüm bugün! Saatlerce…yürüdükçe uzayan yollar misali. Anlamadım bile zamanın nasıl geçtiğini! Hiç acımadı canım, hiç! Alnımda biriken ter damlaları güneşin kavurucu sıcağından. Acıdan değil. Çok sıcak! Alevler fışkırıyor bedenimden; sıcak kavuruyor! Ama ayaklarım bana mısın demiyor… memnun onlar halinden. Bir çift ayak… kan yok; acı yok! Neden olsun ki! Cam kırıkları ok gibi saplanmış beynime, yüreğime…çırpınır dururlar acıyla zavallılar. Savrulurlar oraya buraya kulağıma fısıldanan kelimelerle! Ayaklarım acımıyor…ama canım çok acıyor.

Ayrı Yerlerde

Bilinmezliklerde kaybolmak!..düşüncesi bile kötü değil mi? Oysa kimse kaybolmak istemez; kimse “ben nerdeyim” diye sormak istemez! Kimse kalmak istemez arafta. Bedeninin olduğu yerde bulmak ister düşüncelerini; bedeniyle birlikte…bedeni bir yerde, ruhu bir yerde! Birbirinden çok uzakta…kimse istemez ayrı düşsünler. Sanırsınız ki sadece sevdalar ayrı düşer. Hayır, insan kendisinden de ayrı düşer. İstese de istemese de… elinde olmaz ki bazen. Rüzgâr savurur parça parça oraya buraya. Sonrasında toplamak o parçaları, bir araya getirmek yap boz gibi; birleştirmeye çalışmak. Kimi zaman çok kolay, kimi zaman çok zor! Bir araya gelselerde tutunmak bile zor olur bazen. Yine parçalanırlar, yine dökülürler kurumuş yaprak gibi. Kimse kalmak istemez arafta, kimse!..