Telâş için de koşturuyordum ona rastladığım zaman! O’ysa, bir duvar dibinde sessiz, sakin, öylece oturuyordu orada. Kömür karası gözlerine takıldı gözlerim. Mahzun, ürkek, korku dolu gözler… acelem de vardı aslında! Bir iki adım yürüdüm; durdum ve o kara gözlere baktım yeniden. Etraftan insanlar geçip gidiyordu ama kimsenin çekim alanına girmemişti o ürkek gözler! Gidemedim bırakıp. Elimde alışveriş poşetleri, birlikte girdik evden içeri. 4 gün, 5 gün el ele diz dize oturduk. Çok inatçıydı ama! Ağzına lokma koymuyordu! Aç, susuz… nasıl yaşanır öyle! Hayata küsmekti galiba bunun adı! Neşeli şarkılar bile yetmedi onu güldürmeye. Küsmüştü işte hayata! Çok küçüktü daha, minicik… annesinden ayrı düşmüş, kimsesiz kara gözlü bir yavruydu o. Kim bilir nasıl ayrı düştü annesinden, bilmiyorum! Ama annesinin sıcaklığını aradığını biliyordum. Üzgün, mahzun minik martı yavrusu… çok uğraştım gitmesin diye! Ve bugün çok inanmıştım denizlerde annesini bulacağına! Taaa ki akşam olana kadar. Kucağımdaki kafa bir o yana, bir bu yana düşmeye başladı. “Gitme,” diye haykırdım, “gitme!” Annen bekliyor seni! Şimdi bir veteriner kliniğinde yaşam mücadelesi veriyor. Her gün sokaklarda yüzlerce hayvan ölüyor, biliyorum. Ama dokunduğun canlı!.. Çok başka bir duygu! Dua ediyorum onun için. “Annen seni arıyor bir yerlerde,” diyorum. Sakın gitme, lütfen. Gidersen annen çok üzülecek. Annemin gittiği gün ben de çok üzülmüştüm. Bilirim gitmenin ne demek olduğunu! Gitme lütfen! Maviliklere uçacaksınız daha birlikte.
20 gün dayanabildi martı kuşum… 20.günün sonunda annesine kavuşamadan maviliklere uçtu!

Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.